"Kamuoyunda birinci yargı reformu paketi olarak adlandırılan, 7188 sayılı “Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 24.10.2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve yapılan yasal düzenleme ile ceza muhakemesine ilişkin köklü değişikliklere ve yeniliklere gidilmiştir.
Bu yasal değişiklik ile 5271 sayılı CMK’nın 250, 251 ve 252 maddeleri yeniden düzenlenmek suretiyle iki ayrı yargılama usulü ceza yargılaması hukukuna kazandırılmıştır.
Söz konusu yargılama usullerinden ilki “Seri Muhakeme Usulü”, diğeri ise “Basit Yargılama Usulü”dür.
Seri muhakeme usulünün uygulama şartları, 5271 sayılı CMK’nın 250 maddesinde, basit yargılama usulünün uygulama şartları ise aynı Kanunun 251 ve 252 maddelerinde hükme bağlanmıştır.
Ceza yargılaması hukukumuza kazandırılan bu iki yargılama usulüne ait hükümlerin derhal yürürlüğe girmesi halinde, bir takım adil olmayan sonuçların doğabileceğini gözeten yasa koyucu, her iki yargılama usulüne ait hükümlerin 01.01.2020 tarihinde yürürlüğe gireceğini, hüküm verilmiş veya yürürlük tarihi itibariyle kesinleşmiş hükümlere ilişkin suçlardan dolayı uygulama kabiliyetinin bulunmadığını açıkça ve ayrıca hüküm altına almıştır.
Basit suçlarda, muhakeme sürecini kısaltmak ve adalet sistemini zorlayan iş yükü baskısını hafifletmek amacıyla kabul edilen ve 5271 sayılı CMK’nın 250 maddesinde hükme bağlanan seri muhakeme usulünün etkin bir şekilde uygulanması halinde, işlenen basit suçlara hızlı ve etkili bir karşılık verilerek, bozulan kamu düzeninin sağlanmasına hizmet edeceği inkar edilmez bir gerçektir.
Kanunda hükme bağlanan katalog suçların işlenmesinden sonra ve kamu davası açılmadan önce soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı, seri muhakeme usulünün avantajları (örneğin cezasından 1/2 oranında indirim yapılacağı) ve süreçleri ile ilgili olarak şüpheliyi bilgilendirmesinden sonra (müdafinin hazır olduğu bir ortamda) seri muhakeme usulünün uygulanmasına yönelik teklifte bulunacaktır. Teklifi kabul eden şüpheli hakkında tayin ve takdir ettiği ceza ve güvenlik tedbirlerinin uygulanması amacıyla talepte bulunduğu görevli ve yetkili asliye ceza mahkemesi şüphelinin savunmasını alınmasından sonra talebin kabul ile birlikte hüküm oluşturacak veya uygulama şartlarının bulunmadığı gerekçesiyle talebi reddetmek suretiyle yargılamayı sonuçlandıracaktır.
5271 sayılı CMK’nın 251 ve 252 maddelerinde hükme bağlanan ve ancak iddianamenin kabulünden sonra uygulanan basit yargılama usulü ise adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlar bakımından kovuşturma evresinde duruşma açmaksızın dosya üzerinden yargılamanın tamamlanabilmesine, ancak itiraz üzerine duruşma açmak suretiyle yargılamaya devam edilmesine imkân sağlayarak daha ağır suçların kovuşturulması için yargılama makamlarına yeterli zaman ve imkân kazandırmayı amaçladığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda mahiyetleri kısaca açıklanan yargılama usullerinin uygulama esas ve usulleri, uygulamada çıkabilecek sorunlar ve çözüm önerileri ile itiraz ve denetim mekanizmaları işbu çalışmamızın konusunu teşkil etmektedir.
Seri muhakeme usulü ve basit yargılama usulü kapsamında yapılacak iş ve işlemler ile verilecek karar örnekleri, uygulayıcılara ışık tutmak amacıyla ilgili konu anlatımlarından hemen sonra verilmiştir." (Tanıtım Yazısı)
"Bilindiği gibi, suç teşkil eden bir eylemin işlenmesinden sonra, ilgili kişi hakkında soruşturma açılması, soruşturmanın yürütülmesi ve sonuçlandırılması, kamu davası açılması halinde yargılamanın yapılması ve sonuçlandırılması ile kanun yollarına başvurulması hususları ceza yargılaması usulü konuları olup; bu konular başta 5271 sayılı CMK ile diğer bazı özel yasalarda hükme bağlanmıştır.
Yargılamaya konu eylemin suç oluşturup oluşturmadığı, suç oluşturması halinde yaptırımın nevi ve miktarı başta 5237 sayılı TCK’nın özel hükümler olmak üzere özel yasalarda açıkça ve ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Suç teşkil eden eylemde bulunan kişinin ceza sorumluluğunun temel esasları, ceza hukukuna hakim temel ilkeler, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türler ile temel özellikleri ise 5237 sayılı TCK’nın 1 ilâ 75 maddeleri arasında hüküm altına alınan genel hükümler kısmında düzenlenmiştir.
Ceza yargılaması bakımından, ceza genel ve özel hükümleri ile usul hükümleri bir bütün olup; suç işleyen kişinin ceza sorumluluğu bu hükümler bir bütün halinde uyglanmak suretiyle tesbit edilir.
Ceza sorumluluğunun tesbitinde ceza genel hükümlerinin hatasız uygulanması hayati bir öneme sahiptir. Ceza özel ve/veya usul hükümleri tam anlamı ile uygulanmasına rağmen, ceza genel hükümlerinin uygulanmasında hata yapılması halinde, yargılama sonucunda verilen hüküm kanuna aykırı olduğu kabul edilir ve kanun yolu incelemesi sonucunda hukuka aykırı bu hükmün bozulmasına karar verilir.
İstinaf veya temyiz incelemesi sonucunda verilen bozma veya düzeltilerek onama kararlarının büyük kısmının TCK genel hükümlerinin hiç uygulanmaması veya hatalı uygulanması ile ilgili olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Örneğin işlenmiş olan hırsızlık suçunun failinin tesbiti, delillerin toplanması ve kamu davasının açılması ile failin yargılanması işlemi hukuka uygun yapılmasına rağmen; genel hükümlerin hatalı yorumlanması, uygulanması veya hiç uygulanmaması sonucunda tamamlanan suçun teşebbüs aşamasında kaldığının kabul edilmesi, ceza veya güvenlik tedbirlerinin miktar ve/veya nevinin hatalı şekilde tayin ve takdir edilmesi, davanın düşürülmesini gerektiren bir neden bulunmasına rağmen yargılamaya devam edilerek karar verilmesi hukuka aykırı olduğunun kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilecektir.
Ceza hukuku veya adaleti ile ceza yargılamasını temelini oluşturan TCK’nın temel hükümlerinin hatalı uygulanması veya hiç uygulanmaması dolayı verilen bozma kararlarının sayısal olarak fazlalığı dikkate alınmak suretiyle hatalı uygulamaların önüne geçmek, genel hükümlerin uygulanmasına ışık tutmak ve başta ceza hakimleri, Cumhuriyet savcıları ile avukatlar gibi uygulayıcıların başvuru kitabı olması amacıyla işbu eser hazırlanmıştır.
Uygulayıcılar arasında mesleğe yeni başlayan meslektaşlarımızın da bulunduğu dikkate alınarak, konular basit, açık, sade ve akılda kalıcı bir şekilde incelemeye çalışılmış ve her konu ilgili yargı kararları konu anlatımından hemen sonra “uygalamadan örnek” başlığı altında verilmiştir.
Hüküm örnekleri konu bitiminden hemen sonra, uygulamada sıklıkla kullanılan pratik bilgiler ise uygulayıcıya yararlı olması amacıyla kitabın son kısmına konulmuştur."
(Tanıtım Yazısı)
"Şubat 2013 yılında birincisi baskısı yapılan kitabın, aradan geçen altı yıllık bir süre içerisinde hakim ve savcılık mesleği ile ilgili mevzuatlarda önemli değişiklikler yapılmıştır.
Yapılan bu değişiklikler gözetilerek kitap güncellenmiş ve güncelliğini kaybeden bilgiler ayıklanmak suretiyle işbu eser ortaya çıkmıştır. " (Tanıtım Yazısı)
"Bu kitabın konusu, “Hukuk Davalarında Yargılama Giderleri”dir. Staj yaptığım yıllarda en çok zorlandığım ve kaynak sıkıntısı çektiğim konuların başında “yargılama giderleri” gelmekteydi. Özellikle “nisbi harçların” ve “nisbi avukatlık ücretinin” hangi esaslar doğrultusunda hesaplanıp tahsil olunduğunu, özellik arz eden bazı usul konularında örneğin davanın kabulü veya ıslahı, müddeabihin temlikinde, davanın konusuz kalmasında, görevsizlik ve yetkisizlik kararlarında, fer’i veya asli müdahalede yargılama giderlerinin (özellikle harç ve vekalet ücretini), kimden ve nasıl tahsil edileceği, ne miktarda taraflar bu giderlerden sorumlu olacağı yani hangi esas doğrultusunda taraflara yükletileceği hususlarını çok merak etmem dolayısıyla, yanında staj yaptığım hakimlerden ve dağınık bir vaziyette bulunan makale ve bu konuda yazılmış çeşitli yazılardan öğrenmeye çalıştım.
Mesleğe başladıktan sonra “hukuk davalarında yargılama giderleri” ile ilgili derli toplu ve pratik bir eserin olmadığına, bu konu ile ilgili çıkan uyuşmazlıkların çözümü için çok sayıda kitabın veya derginin karıştırılması gerektiğine, taşrada bulunan hakimlerimizin istedikleri kaynağa ulaşmakta sıkıntı çektiklerine ve yargılama giderlerine ilişkin bir takım sorunların çözümü için günlerce uğraşıldığına şahit oldum.
Şunu önemle belirtmek isterim ki; ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntılar sebebiyle hukuk davalarında yargılama giderlerinin parasal miktarı gün geçtikçe artmaktadır. Bu nedenle de davanın tarafları, yapmış oldukları yargılama giderlerini Kanunun öngörmüş olduğu esaslar çerçevesinde kendilerine iade edilmesini beklerler. Ayrıca zaman ve emek sarfı ile Kanuna uygun bir hüküm oluşturulmasına karşın, yargılama giderlerinin yükletilmesinde ve tahsilinde yanlış bir karar verilmesi hükmün bozulmasına, zaman ve emek kaybının olmasına neden olacağı da inkar edilmeyecek bir gerçektir.
Yukarda belirtilen hususları dikkate alarak ve uygulayıcıların karşılaşmış olduğu sorunların çözümünde yararlı olacağını düşünerek “hukuk davalarında yargılama giderleri” konusunu araştırmaya ve elimde bulunan bilgileri bir araya getirmeye çalıştım. Yapmış olduğum çalışmalar sonunda da elinizde bulunan bu eser yayın hayatına kazandırılmış oldu.
Konular kaleme alınmazdan önce, konu ile ilgili olarak yazılmış kitap, makale ve yayınlar büyük bir titizlikle incelenmiş, binlerce içtihat taranmış, uygulama yakından gözlemlenerek uygulamada yaşanan sıkıntılar tespit edilmiştir. Konular bu hususlar dikkate alınarak incelenmeye çalışılmıştır.
Hukuk davalarında yargılama giderleri ile ilgili ilkeler toplu halde incelenmiş, yargılama giderleri kapsamında bulunan harç, vekalet ücreti gibi giderler ayrı başlıklar halinde ve çeşitli ihtimaller göz önüne alınarak incelenmeye çalışılmıştır.
Öneminden dolayı “yargı harçları” ve “vekalet ücreti” en son yürürlüğe giren Harçlar ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifeleri göz önüne alınarak ve çeşitli örnekler verilerek kaleme alınmıştır.
Uygulamaya ışık tutması amacıyla da konularla ilgili Yargıtay içtihatları konular anlatıldıktan sonra, örnek şeklinde metin sonuna konulmuştur.
Yargılama giderleri ile harç ve vekalet ücretinin özellik arz eden usul konularında ve çeşitli davalarda nasıl hesap ve kime yükletileceği konusu ayrı başlıklar altında incelenerek uygulayıcılara yardımcı olunmaya çalışılmıştır." (Tanıtım Yazısı)
"‘ARAMA KARARI OLMADAN BULUNAN DELİL HUKUKA AYKIRI'
1 Yargıtay, güvenlik güçlerinin şüphe üzerine gerçekleştirdikleri arama işlemlerine ilişkin kritik bir karara imza attı. Mahkeme, üzerinde 321 gram esrar ele geçirilen sanığı mahkûm eden yerel mahkemenin kararını bozarak, “Arama kararı olmadan bulunan deliller hukuka aykırıdır” dedi.
İzmir ’de 2008 yılında İzmir Otogarı’nda görevli polisler, şüphelendikleri bir şahsı durdurarak arama yaptı. L.E. adındaki şahsın üzerinde 321 gram esrar ele geçirildi. Gözaltına alınan L.E. tutuklanarak cezaevine gönderildi. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, L.E. hakkında “kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, bulundurmak” suçlarından dava açtı. İddianamede, L.E.’nin 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması istendi. İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıkan L.E., suçlamaları reddederek, “İçiciyim, üzerimde ele geçirilen esrar kendim içindir” dedi. Mahkeme, bu beyana rağmen sanık L.E.’nin cezalandırılmasına karar verdi. Karar, sanık L.E. tarafından temyiz edildi. Temyiz istemini görüşen Yargıtay 20. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu.
‘SANIK BERAAT ETTİRİLMELİ’
Adli arama kararı alınmadan sanık üzerinde arama yapıldığı belirtilen Yargıtay kararında, şu ifadeler yer aldı: “Somut bir suçun işlendiği şüphesi varsa, şüphelinin veya sanığın yakalanması ya da suç delillerinin elde edilmesi için adli arama yapılabilir. Adli arama kararı alınmasını gerektiren olayda karar alınmadan arama yapılması hukuka aykırıdır. Böyle bir arama sonucu bulunan ve suçun maddi konusunu oluşturan deliller hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş olacağından, ikrar bulunsa bile bu deliller hükme esas alınarak mahkûmiyet kararı verilemeyeceği gözetilmelidir.” Kararda, sanığın beraat ettirilmesi gerektiği de vurgulandı.
Kolluk güçlerince üst arama işlemi sonucu uyuşturucu madde ele geçirilmiş olmasına rağmen, usulüne uygun bir adli arama kararı bulunmadan yapılan üst arama işleminin hukuka aykırı olduğuna ve bu şekilde ele geçirilen delilin hükme esas alınamacağına dair Yargıtay kararı haber konusu yapılarak kamuoyu ile paylaşılmıştır.
Söz konusu haber içeriği de gözetildiğinde maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla suçta kullanılan veya kullanılmak üzere hazırlanan ve ispat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerlerinin ele geçirilmesi, ele geçirildikten sonra muhafaza altına alınması veya elkonulmasının hukuka uygun bir şekilde yapılmasının, ceza muhakemesi bakımından hayati öneme sahip olduğu bir kez daha anlaşılmıştır.
Usulüne aykırı olarak yapılan (adli arama ve elkoyma) işlemi nedeniyle kolluk güçlerinin, soruşturmayı yürütüp dava açan Cumhuriyet savcısının, duruşmaları yapan mahkeme hakiminin, Cumhuriyet savcılığı ve mahkeme personelinin özverili çalışmaları ile yargılama için yapılan masrafların boşa gittiğine şahit olunca bir hukukçu olarak çok üzüldüğümü ifade etmek isterim.
Arama ve elkoyma işlemlerinin hukuka uygun bir şekilde yapılmasına olumlu katkıda bulunmak ve uygulamaya ışık tutumak amacıyla hazırlamaya çalıştığımız eserin 3 baskısı güncelleştirilirken, yukarıda verilen haber içeriği gözetilerek hukuka aykırı arama ve elkoyma işleminin hukuki sonuçlarının işlendiği kısım özellikle gözden geçirilmiş, mevzuatta yapılan değişiklikler ile güncel yargı içtihatları ilgili bölümlere işlenmiştir." (Tanıtım Yazısı)
"Yazılı eserler, medeniyetin kilometre taşlarıdır. Gelecek nesillere bırakılan birer mirastır. Sahipleri için ise haklı birer gururdur. Bu eseri kaleme alırken zihnimizin arka planında bu kavramlar güçlü bir şekilde yer alıyordu.
İnsanın var oluşuyla birlikte hukuk mekanizması da var olmaya başlamıştır. Başlangıcında sözlü, çağlar aşıldıkça yazılı hale dönüşen kurallar manzumesidir aslında hukuk sistemi. Bir sosyal varlık olan ve topluluklar şeklinde yaşama ihtiyacında olan insanların birbirleri arasında kurulması gereken hassas dengelerin katı kurallarıdır aslında hukuk sistemi... Bir başka açıdan, haklıyı gözeten, suçluyu cezalandıran esaslardır. Özellikle modern çağlarda daha da karmaşık hale dönüşen ilişkiler yumağında temel insan haklarının, taşınır/taşınmaz mal sahipliklerinin, fiziki veya fikri emek karşılığı olan edinimlerin, mirasın, aile kavramının, müteşebbisliğin koruyucu kalkanıdır.
Tamamen yaşanmışlıklardan kaynaklanan, her toplumun özel ve genel ihtiyaçlarına göre düzenlenen hukuk sistemleri birbirleriyle etkileşim halindedir. Bu bağlamda Türk Hukuk Sistemini diğer ülke sistemlerinden ayrı düşünmek söz konusu değildir. Bir başka deyişle Türk Hukuk Sistemini daha iyi kavramak, düzeltmek veya geliştirmek için diğer ülke hukuk sistemlerinin iyi derecede bilinmesi kaçınılmazdır. İşte bu sözlük çalışmasının ilk filizleri, tam da bu ihtiyaçtan dolayı yeşerdi.
Eseri kaleme alırken, basit, anlaşılabilir, hatasız, güncel, kolay okunabilir ve özgün olması için çok çalıştık. Uzun soluklu bir çalışma oldu bu. Türkçeden İngilizceye hazırlanan sözlüğümüze, kelimelerle birlikte kavramları, kelimelerin İngilizce karşılıklarını yazarken “eşseslilikten” kaynaklanan diğer kavramları da dahil ettik. Aynı gibi görünen aslında aralarında nüans bulunan hukuki ifadelere ayrı ayrı yer verdik çalışmamızda." (Arka Kapak Yazısı)
"Bilindiği üzere, gerek ceza hukuku, gerek özel hukuk gerekse idare hukukuna ilişkin bazı kanunların adlî veya idarî yargı mercilerince uygulanılması suretiyle verilen kararlardan dolayı, ilgili kişiler zaman zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile koruma altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedirler.
Bu başvurulardan dolayı A İHM tarafından ülkemiz aleyhine verilmiş bulunan çok sayıda ihlal kararı bulunmaktadır. AİHM tarafından verilen bu ihlal kararları bir yandan ülkemizi her yıl önemli miktarlarda tazminat ödemek zorunda bırakırken, diğer yandan da ülkemizin insan hakları alanında uluslararası toplumdaki görünümünü olumsuz etkilemektedir.
Son AİHM verilerine göre ülkemiz, Avrupa Konseyinin 47 üyesi arasında, hakkında en çok ihlal kararı verilen ikinci ülke durumundadır. 2012 yılı sonu itibarıyla AİHM önünde, ülkemiz aleyhine yapılan yaklaşık 16.900 başvuru bulunmaktadır. Geçmiş yıllarda yapılan başvuruların neticeleri gözönüne alındığında, AİHM tarafından ön koşullar açısından yapılan değerlendirmeyi geçebilen başvuruların çoğunun ihlal kararı ile sonuçlanacağı öngörülmektedir.
Bugüne kadar yargı reformlarıyla insan hakları konusunda sürekli olarak iyileştirmeler yapılmıştır. Tasarı ile, insan haklarına saygı ve bu konuda ortaya çıkan aksaklıkları iç hukukumuzda çözüme bağlama ilkelerinin gereğinin yerine getirilebilmesi ve ülkemizin AİHM önündeki davalar açısından görünümünün daha iyi bir noktaya taşınabilmesi amacıyla, AİHS tarafından koruma altına alınan hakların ihlaline sebebiyet verebilen çeşitli kanunlardaki ilgili hükümlerde değişiklik yapılması ve söz konusu olabilecek ihlal durumlarının ortadan kaldırılması hedeflenmektedir.
Böylece, insan haklarına saygılı her devletin yapması gerektiği gibi, bir yandan bu alanda ortaya çıkan aksaklıklar kendi iç hukukumuzda çözüme bağlanırken, diğer yandan da ülkemizin AİHM kararları açısından görünümünün daha iyi bir noktaya taşınabilmesi mümkün olacaktır.
Yukarıda belirtilen hususlar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından koruma altına alınan hakların ihlaline sebebiyet verebilen çeşitli kanun hükümlerinde değişiklik yapılması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilebilecek olası ihlal kararlarının önüne geçilmesi amacı ile kabul edilen 11.04.2013 tarih ve 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un genel gerekçesinden alınmıştır.
Söz konusu kanun ile 5271 sayılı CMK.nun 105, 108, 142 ve 144. maddelerinde de değişiklik yapılmıştır.
Ayrıca, 21.02.2014 tarih ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile de 5271 sayılı CMK’nun 91, 94 ve 100. maddelerinde önemli değişiklikler yapılmıştır. Eserimizin ikinci baskısında, CMK.nunda yapılan bu değişiklikler dahil olmak üzere, özellikle uzun tutukluluk süresi bakımından Anayasa Mahkemesince verilen bireysel başvuru kararları, yol tutuklaması uygulanmasına son verilmesi ile uygulamalardaki diğer değişiklikler göz önünde bulundurulmak suretiyle ilgili bölümler tekrardan kaleme alınmıştır." (Tanıtım Yazısı)
Konu Başlıkları
2005 yılında Türk ceza yargılaması bakımından devrim niteliğinde yasal değişiklikler yapılmış, eski TCK-CMUK başta olmak üzere ceza yargılama hukukunun temel kaynakları değiştirilmiş, ayrıca infaz hukukuna ait dağınık olan eski hükümler yürürlükten kaldırılmış, bunların yerine günün şartlarına uygun infaz yasası kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.
Temel mevzuatta yapılan köklü değişikliklerin yanında, ilgili tüzük, yönetmelik ve genelgeler de güncellenmiştir.
Ceza yargılamasında kabul edilen kanun, tüzük, yönetmelik ile genelgelerin 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girdiğinde, o günkü şartlar itibariyle ceza yargılamasındaki mevzuat değişikliklerin uygulama şartları bakımından yararlanılacak kaynak sayısı yok denecek kadar az sayıda bulunması gözetilerek, şu anda elinizde bulunan bu eserin uygulayıcılara yararlı olması düşünülerek hazırlanmış ve Temmuz 2005 tarihide de yayınlanmıştır.
Aradan geçen yaklaşık 12 yıllık bir zaman sürecinde bir çok kanun, tüzük, yönetmelik ve genelgelerde değişikliklerde değişiklik yapıldığından eser güncelliğini kaybetmesi nedeniyle eserin güncellenmesi zaruri yeti hasıl olmuştur.
Bu zaruriyet doğrultusunda, ceza ve infaz hukuku bakımından hayati öneme sahip kanun, tüzük, yönetmelik ve genelgeler güncellenmiş, özellikle 15 Temmuz Darbe Girişiminden sonra ilan edilen Olağanüstü Hal süresince uyulacak olan ceza ve infaz hukukuna ilişkin hükümlerde değişiklik yapan KHK'lerin ilgili maddelere eserde yer verilmiştir.
"Koruma tedbirlerinden olan yakalama, gözaltına alma ve tutuklamaya gelişi güzel ve ‘masumiyet karinesine” aykırı şekilde başvurulmasının sonuçlarına işaret etmek ve haksız yakalanan, gözaltına alınan veya tutuklanan şüpheli sanıkların uğramış olduğu madde ve manevi zararlarını Devletten isteme hakkını yerinde ve zamanında kullanılmasına yardımcı olmak amacıyla uygulamadaki önemi gözetilerek hazırlanmıştır."(Önsözden)